Öküz'lemeler

"(…) Nilgün Marmara ve Tezer Özlü. Bence ikisi de erkekti! Hodri meydan anlamında. Adımlarını geri almazlardı. (…) Yabancı dili çok iyiydi Tezer’in. Ellias Canetti’nin kitabını “Körleşme” diye çevirdiler. Tezer, “Aslında Körleşme değil, Kamaşma” demişti. Nilgün Marmara’nın en belirgin özelliği; Mülkiyet Duygusu’nun olmamasıdır. Kızıltoprak’taki evinde oturuyorlardı. Evlenecek. Ev kocasının. Salonun parkeleri bir milim inceltildi, yeniden cila yaptılar. Haftasonları onlarda kalıyordum. “Bak ne güzel oldu” dedim. “Misafirler için artık salonu kullanmayın, benim kaldığım odayı kullanın.” dedim. O da “İnsanlar kullanmayacaksa ne işe yarar!” demişti. Nilgün Marmara’nın nikâh şahidiydim. Kadıköy’deki nikâhta hiç süslenmedi, gelinlik giymedi. Şöyle bir mavi sürmüştü gözüne, herhalde rimel. Ben bazen Tezer Özlü ile Nilgün Marmara’yı birbirine karıştırırım. Sahi, Nilgün Marmara ile Tezer Özlü yaşadı mı patron?!"
Ece Ayhan - Öküz Dergisi, Sayı: 2000/2          
    Sizi bilmem. Ben böyle anıları, anlatıları okumayı seviyorum. Yazarı, şairi arkadaşının kaleminden okumak, sesinden dinlemek tamamen ayrı bir keyif. Güzel insanların güzel hikâyeleri oluyor. Bazen kendi hikâyelerimde bulamadıklarımı bu hikâyelerde buluyorum, ondandır belki. Neyse bu sefer ben konuşmak istemiyorum. Bırakalım anılar konuşsun.

   "Yarın 10.20 vapuruyla Bostancı’ya geçiyorum. Nilgün Marmara’ya nikâh tanıklığı edeceğim, kravatsız."
Ece Ayhan - Öküz Dergisi, Sayı: 43, 1997          

   "Ben de Zelda ile yüzmeye gideceğim. Zelda üç yıldır Nis'te yaşıyor. Tek dostu şişman kedisi."
Tezer Özlü, 1975           

   Gelelim konumuza, Öküz Kültür-Sanat servisi dört saatlik bir yolculuktan sonra Çanakkale'ye Ece Ayhan'a ziyarete giderler. Ece Ayhan anlatır onlar dinler, onlar dinler Ece Ayhan anlatır. Ve yıllar sonra, bu Ece Ayhan anlatılarından geriye kalanlar ufak bir kitap halinde toplanır.

   "A. Turgut takma adıyla bütün yazılarını Forum'da yazardı. Bana kalırsa en sıkı şair. Çok farklı. Hiç geçilmez. Bir gün bir arkadaşımın evinde 'Kırlardan Geliyorlar' şiirini okudu. Çok güzel bir şiir. Sümbülteber neymiş bakalım, dedik. Sümbül çiçek, teber de Bektaşi'lerin baltası. En sonunda balta gerekiyor. Belki gaddarca ama bir şey yapmak istiyorsan bu böyle. Çok ölüm olursa tarih biraz ilerler. Kötülükle ilerliyor tarih. İyi, fazladan bir şey."

"ey güzelim sümbül ve teber ey canım
gördüğüm sanki o değildi
sanki kuşlar albümünden bir maden"

   Sümbülteber. Sümbül ve teber. Turgut Uyar şiirin sonunda sümbül ile teberi birbirinden ayırıyor. O da bazı şeylerin farkında. İstemese de farkında. Ve baltayı istemeden de olsa indiriyor. Ve tarih her zamanki gibi ilerliyor, sümbül ile teberi ayırarak.

   "Ben şair değilim. Olsa olsa, bir parça, iş işten geçti ama 'etikçi' olmak isterdim. Ahlak diye çevirmek yanlış. Hiç alâkası yok. Etik, Türkiye'de özellikle yarı belden aşağı olarak anlaşılıyor. Şimdiye kadar başımın derde girmeyişi şundan ileri geldi: Ben parçalı söylerim. Şöyle bir hikâye duydum. Kenan Evren'e postadan büyük bir yağlıboya resim geliyor. Bir orospu! Allah Allah kim göndermiş olabilir? diyor. Bir hafta sonra aynı biçimde kocaman bir tablo daha geliyor. Bir çocuk resmi. Bir hafta, on gün sonra aynı adamın yaptığı bir tablo daha. Bir yangın resmi. Yanındaki adamlara soruyor: Bunun anlamı nedir? Söylemeyiz efendim falan, diyorlar.Yahu söyleyin, diye sıkıştırınca, ... çocuğu, yaktın bizi, diyorlar."
   Etikçi olmak istermiş Ece Ayhan. Öyle anlatıyor. Meçhul Öğrenci Anıtı'nı yazarken, iktidara ve despotizme muhalif olurken bir anlamda da olsa etikçi olmayı başarmış aslında. Ve ne yalan söyleyim, Kenan Evren hikâyesine hâlâ gülüyorum.
   Öküz'lemeler, Sel Yayıncılık'tan. Meselimin sonunda gelirken diyorum ki; okuyun.

Yorumlar